Ah bu kadınlar… Elinin hamuruyla makine mühendisi de mi oldu?!
İlk yazımda, bu mesleği seçerken aldığım tepkileri, öğrencilik yıllarımı ve iş hayatında karşılaştığım zorlukları sizlerle paylaşmak istedim. Hem kadın meslektaşlarıma hem de mühendislik okumayı düşünen genç kardeşlerime ilham olması için kaleme aldım.
Maalesef bundan yalnızca 10-11 sene önce hâlâ “Elinin hamuruyla makine mühendisliği mi yapacaksın?” cümleleri duyuluyordu. Son zamanlarda pek denk gelmiyorum ama üniversiteyi yeni kazandığım yıllarda bazı web sitelerinde bile bu bölümü seçen kız öğrenciler hakkında hiç hoş olmayan yorumlar okumuştum. Kendimden sonra Türkiye’nin ilk kadın mühendisi Sabiha Gürayman’ı düşünmeden edemiyorum. 1930’lu yıllarda mühendis olmak zaten zorken, kadın mühendis olmak daha da zordu.
Peki ben bu mesleği nasıl seçtim?
Öncelikle severek, isteyerek… Bizim ailede televizyon kurcalamak, anten ayarlamak, decoder bağlamak gibi işlerden sorumlu kişi bendim. Hem de 6-7 yaşlarımda! Ağaçkakan Woody izlerken tüplü televizyonla haşır neşir ola ola apartmanda “televizyon ustası” ilan edilmiştim. Küçük tornavidaları yanımdan ayırmazdım. Arkadaşlarım çubuk krakerle sigara içiyormuş gibi yaparken, benim sigaram tornavidaydı.
Büyüdükçe işler değişti: elektrik çarpmaları, saç kurutma makinesi motorunu yakmalar, kuluçka makinesi yapma denemeleri derken… Gres yağı kokusuna âşık bir kadın olarak mühendislik tercihlerimi yaptım.
Üniversiteye başladığımda yine benzer tepkilerle karşılaştım. “Ne kazandın?” diye sorduklarında “Makine mühendisliği” dediğimde aldığım cevap ya “Olsun” oluyordu ya da “Kaç yıllık, iki mi?” diye soruyorlardı. Teyzeler “Kızım hemşirelik, öğretmenlik yok muydu?” derken, amcalar “Onca erkeğin arasında ne yapacaksın?” diye soruyordu. Ama tüm bunlara rağmen fakülteye mutlulukla gittim.
İlk gün sınıfa baktığımda 80 erkek, 8 kız vardı. Meğer o sene rekor sayıda kız öğrenciymişiz! Herkes çok zorlanırsın dedi ama o kadar tatlı ve unutulmaz yıllar geçirdim ki… Kızlar arasında samimiyet pek olmasa da erkek arkadaşlarım benim kolum kanadım oldu. Ben onlara ders çalıştırırdım, onlar da beni her konuda desteklerdi. Bir gün hiç unutmam, “Hadi dersi boş ver, kafeye gidelim” dediler. Kalktım gittim, bir baktım ki internet kafeye gelmişiz. “E burası da kafe canım” dediler. Sonra oturup saatlerce savaş oyunu oynadık. İşte öğrencilik yıllarım böyle anılarla dolu, çok güzeldi.
Asıl süreç mezun olduktan sonra başladı. “Kadın mühendis iş bulabilir mi?” sorusu kafamın bir köşesinde hep vardı. Şanslıydım, mezun olmadan birkaç ay önce ilk işime girdim. Üretim-tasarım mühendisi olarak başladım çünkü tornavida ve matkap seven biri için ofiste oturmak olmazdı!
Ama bu kez de ustalarla kapışmalar başladı. Onlara göre küçüktüm, deneyimsizdim ve en önemlisi kadındım. Hep “Yapamazsın” dediler. Ben de “Haklısınız abi, ne anlarım ben” deyip içten içe hırsla çalıştım. Hepsini teker teker başardım. Ustalarla başa çıkabildiğimde bu kez cinsiyet ayrımı yapan şefler ve müdürlerle uğraştım. Çok şükür, onların da ağızlarının payını vermeyi bildim.
Bir gün müdürüm bana “Berna, nasıl yapıyorsun bunu?” diye sormuştu. Cevap aslında çok basitti: Sevmek önemli ama beni ben yapan şey inadımdır. Çünkü ben inat ettim ve yaptım.
Kadın olmak zordur, mühendis kadın olmak daha da zordur. Ama şunu unutmayın: Sevginiz, inadınız ve azminiz varsa yapamayacağınız hiçbir şey yoktur.
Bir mühendis kadının kaleminden değil, klavyesinden dökülen satırlar…